bunun kilo psikolojisiyle ilgisi var.
kilolu olmak sadece agop'un kazı gibi yemekle ilgili olan bir şey değil.
yiyeceklere yönelme de psikolojik etkenler barındırıyor.
mutsuzluk, hayattan tat almama, söylemek istediklerini söyleyememe, anne-baba bağlarındaki düzensizlikler, kendini yalnız hissetme ve korunma ihtiyacı gibi etkenler beslenmeyi direkt etkiler.
en bilindik örneği taciz ya da tecavüz mağdurlarının büyük kısmının (hepsi değil, herkesin psikolojik süreci farklı oluyor, ama çoğunluk için doğru bir örnek) kendilerini korumak için kilo almasıdır.
bunun nedeni çekiciliğini yitirmek ve erkeklerin radarından çıkmayı istemek ya da kendini bir anlamda hapsetmek, kendini suçlu gördüğü için cezalandırmak, hayatı yaşamayı durdurma isteği vb. olabiliyor.
yani sebze değil, hamburger yemeğe yönelir kişi, çünkü kilo alması gereklidir.
ülkedeki sosyo-kültürel ve ekonomik sıkıntılar sadece sosyo-kültürel ve ekonomik sıkıntılar olarak kalmıyor.
ilişkileri etkiliyor, psikolojiyi etkiliyor.
en basit tabirle, hayattan tat alamazsan, yalnız kalırsan, vb. yemeğe yönelirsin.
bu sadece yemek değil, alkol, uyuşturucu, spor, alışveriş gibi her türlü bağımlılık için geçerli.
ama yemek "zevk almanın" en kolay ve bireysel yollarından biridir.
bir de, özellikle diyabet gibi hastalıklarda psikoloji daha farklı işliyor.
hasta insanların büyük kısmı bilinçaltında hastalığa tutunmak ister.
yani herkesin sandığı gibi iyileşmek için gönüllü olmazlar.
bu ilgi görmenin ya da dışarıya bir mesaj vermenin yansımasıdır.
dolayısıyla "yahu şeker hastası olmuşsun, hâlâ neden meyve yiyorsun?" ya da "şişmansın, neden kendine dikkat etmiyorsun?" meselesi cehaletle değil, büyük oranda psikolojiyle ve kişinin hastaysa hasta, kiloluysa kilolu kalmak istemesiyle açıklanacak bir şey.
0